TAZE EKMEK BAYAT SOMUN



TAZE EKMEK, BAYAT SOMUN


Dr Emrullah Güney

Zara Lisesinde Coğrafya Öğretmeniyim.


Faysal Duruöz adlı denetmenin soruşturmasının ardından Nifli kasaba avukatı bakan Ali Naili Erdem Bey, öyle münasip görmüş, Ürgüp Lisesi'ni dağıtmış, bize de Zara yollarına düşmek kalmış. Murat 124'e bindik, başta Prof Dr Mümtaz Soysal'ın Anayasa'nın Anlamı (!00 Soruda) olmak üzere kitaplarımızı, ders notlarımızı, daktilomuzu, fotograf makinalarımızı, ses alma aygıtımızı koyduk, yatak yorganı, besin kaynaklarını da kutulara yerleştirip arabamızın içine oturttuk, üst yüklüğe de bir demir somya bağladık; ver elini Zara. Ürgüp, İncesu, Kayseri, Gemerek, Şarkışla, Sıvas, Hafik üzerinden…Ingıl ıkış, yollar yokuş…Yol kıyılarında bir motorlu araç bekleyen insanlar anlıyorlar, geçerken gülümseyerek alkışlıyorlar, sonra el sallıyorlar. Kim bunlar! Köy öğretmenleri, ebe, hemşire gibi sağlık görevlileri…
Sabah çıkıyorum, akşama görev yapacağım beldedeyim. Fotograf çekerek, köylülerle konuşarak.
Çünkü, eğitmenliğimin yanında Hürriyet Haber Ajansı'nın da muhabiriyim. Fotograflı haberler iletiyorum ve bunlar Gazete'nin bölge ekinde yayımlanıyor. Beğenildiğini de anlıyorum.

Önceleri otelde kaldık. Aylığımın yarısı otele gidiyor.
Dayanmak zor. Sonra, bencileyin, Zara gurbetinde yaşayan , başka kentlerden gelmiş meslekdaşlarımın çağrısıyla ortak bir ev kiraladık.
Yaşam düzene girdi. Her yerde olduğunca, Zara'da da bizi koruyup kollayan esnaf var, öğrencilerimizin velileri var…
Halkın ilgisi bizi mutlu kılıyor.
Bir sabah, erkence, pardesümü giyip dışarı çıktım. Soğuğu ünlü güzel Zara, bal diyarı Zara…
Bıyığım, kaşlarım donuyor. Öylesine soğuk. Kasaba merkezindeki fırından ekmek alacağım. Baktım, ortaokul, lisede okuyan çocuklar da gelmişler. Üst, baş perişan.
Yazlık gömleklerle. Titriyorlar. Fırının içi sıcak ama.


İçeri girdik. Ben, yeni çıkmış nar gibi kızarık bir ekmeği alırken, baktım, bir çocuk iki tane, önceki günden kalma ekmeği alıyor.
" Bak delikanlı ! " dedim. " Yeni çıkmış taze somun al, elindekileri bırak !" dedim.
Çocuk bir an konuşup konuşmamakta kararsız kaldı.
Dudaklarının titrediğini gördüm.


Gözlerini benden kaçırdı.


Acep, bir ağır söz mü söylemiştim!


Sonra titreyen bir sesle konuştu çocuk :


" Hocam, taze ekmek çabuk bitiyor. Hem, sonra, dünden kalan ekmek daha ucuz!"


Birden gözlerim doldu. Hiçbir söz diyemedim. Donup kaldım o fırın sıcağında.


Çocuğun arkasından bakakaldım.


Taze ekmek ellerimi yakıyordu.

Şimdi, ne zaman bir fırın önünden geçsem, köylerden gelip de binbir zorluk içinde daracık , soğuk , sobası doğru dürüst yanmayan bir odada 5-6 kişi birden yaşayan, aynı tasa kaşık sallayıp yavan çorba içen, bayat ekmeği yemeğine doğrayıp doymaya çalışan, geleceğini kurtarmak için, devlet memuru olabilmek için eğitimini sürdüren çocukları düşünür, onları sevgiyle, takdir duygularıyla anarım.
Ve gözlerim yaşarır…

1980

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Paris Hilton Çıplak

Hadise, “düm tek tek, destek yes, köstek no”

Yemekteyiz Yarışması