Kayıtlar

Kasım, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

10 KASIM VE ATATÜRK

Resim
  CANAVAR Dr. Emrullah Güney 10 Kasım 1938.Perşembe. Saat 11.30... Türk ulusunun Uluğ Başbuğu Müşir Halaskar Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün sonsuzluğa göçettiğini, radyo daha yaygın olmadığından, karakollar köylüye duyurdu. Ata'nın hasta olduğu biliniyordu. Ama,umut işte. Belki, iyileşir diye bekliyordu herkes. Köyden kente her yerde , o gün yaşam durdu. Derin bir acı elle tutulur, gözle görülür oldu. Güneş kara bulutların ardında yitip gitmişti. Gökler de sanki Türk ulusuyla ağlar gibiydi. Sulusepken kar yağıyordu. Ortalıkta sis, duman. Nevşehir'de esnaf dükkanını açıp da içeri girmek, iş yapmak istemedi. Kunduracı Ömer ağa bir iki mes dikti. Dalgın, düşünceli… Tadı yoktu. Bıraktı. Evine gitti. Gözlerinde yaş. Aşevi sahibi İbrahim ağa köylüleri beklediyse de kimse gelip bir tas çorba içmedi. Cumhuriyet İlkmektebi Başmuallimi Hamid Bey, o acılı günde tüm muallimleri önce odasında topladı, HalaskarGazi Paşamızın sonsuzluğa yürüdüğünü anlattı, sonra evlerine gönderdi;

KIZLAR DERSİ SABOTE ETTİ!!

Resim
  DÜNÜR BEKLEYECEK KIZLAR 1972-73 Ders yılı. Nevşehir Merkez Ortaokulunda ikinci yılım. Öğretmeyi seviyorum öğrenmeyi sevdiğim kadar. Bir şeyin ayırdına varıyorum. Öğretirken öğreniyorum. Fakat, Kale altındaki mahalleden gelen üç kız var ki, derslerle hiç ilgileri yok. Yaşları da olağan öğrencilere göre iki,üç yıl ilerde. Mahallenin dedikodu ortamını dersliğe taşıyorlar. Tüm erkimle bilgimi dağıtmağa çalışıyorum, özenle, sevgiyle. Bu üçlü öbeğin hiç umurunda değil. Bir böyle, iki böyle…Sonunda patladım. " Sizin amacınız ortaokulu hakkıyla bitirmek değil, bekar öğretmenlerle gönül eğlendirmek. Gidin evinize çeyizinizi hazırlayın! Sonra da dünür gelecek oğlan analarını bekleyin." Yüzümüzü yumuşak bulan, bundan cesaret alarak sürekli konuşan, gülüşen öğrencilerin çoğunlukta olduğu derslikte bıçak gibi kesildi uğultu. Kelebek uçsa kanatlarının açılıp kapanma sesi duyulabilirdi. Şaşırdım. Ne olmuştu böyle. Ne demiştim ki, öğrenciler birden seslerini kesmişlerdi? …….. Ertesi gün,

TAZE EKMEK BAYAT SOMUN

Resim
TAZE EKMEK, BAYAT SOMUN Dr Emrullah Güney Zara Lisesinde Coğrafya Öğretmeniyim. Faysal Duruöz adlı denetmenin soruşturmasının ardından Nifli kasaba avukatı bakan Ali Naili Erdem Bey, öyle münasip görmüş, Ürgüp Lisesi'ni dağıtmış, bize de Zara yollarına düşmek kalmış. Murat 124'e bindik, başta Prof Dr Mümtaz Soysal'ın Anayasa'nın Anlamı (!00 Soruda) olmak üzere kitaplarımızı, ders notlarımızı, daktilomuzu, fotograf makinalarımızı, ses alma aygıtımızı koyduk, yatak yorganı, besin kaynaklarını da kutulara yerleştirip arabamızın içine oturttuk, üst yüklüğe de bir demir somya bağladık; ver elini Zara. Ürgüp, İncesu, Kayseri, Gemerek, Şarkışla, Sıvas, Hafik üzerinden…Ingıl ıkış, yollar yokuş…Yol kıyılarında bir motorlu araç bekleyen insanlar anlıyorlar, geçerken gülümseyerek alkışlıyorlar, sonra el sallıyorlar. Kim bunlar! Köy öğretmenleri, ebe, hemşire gibi sağlık görevlileri… Sabah çıkıyorum, akşama görev yapacağım beldedeyim. Fotograf çekerek, köylülerle konuşarak. Çünkü,

OKUL MÜDÜRÜ NE YAPTI?

Resim
Sevgili Hocam Emrullah Güney'den yüreklere dokunan bir anı daha... BUĞDAY DİLİN YOK YA … Dr Emrullah Güney 1971’de Merkez Ortaokulu Müdürü Matematik öğretmeni Recep Çöğür idi. Ne oldu, anlayamadık, Eğitim Müdürlüğü ile ters düştü, Muğla Yatağan’dan yeni bir müdür atandı: Türkçe öğretmeni Kadri Gürhan. Gercüşlü olduğunu, Diyarbakır Eğitim Enstitüsü’nü bitirdiğini, o daha gelip de göreve başlamadan öğrenmiştik. “Ben burada müdürüm, heeey, kendinize gelin! “… Sözleriyle değil, her davranışıyla bunu duyuruyordu. Öğretmenlere, öğrencilere, memurlara, okul çalışanlarına. Türkçeyi kaşını gözünü yara yara konuşuyordu. Söyleyişi düzgün değildi. Ve biz, onu gülümseyerek dinliyorduk. Sanırım, anlıyordu niye gülümsediğimizi ve alınıyordu. Davranışları bir günden diger güne değişiyordu. Pazartesi günü, öğrenciler dizilmişler. İstiklal Marşı okunacak, sonra dersliklerine girecekler. Önce çıkar bir konuşma yapar. Kendini öğer. Öğrencileri gözden geçirir, bağırır, çağırır. Bir sabah, t

ERCİYES DAĞININ TEKİR YAYLASI… EMRULLAH GÜNEY

Resim
           Emrullah Güney Diyarbakır sıcaktan yanıp kavruluyordu. Ağustos ayında cümle canlılar soluk alıp vermede sıkıntı çekiyorlardı. Kuşlar pat diye düşüp ölüyordu. Asfalt erimişti; yürürken, yanan ayağından pabuçlarını çekip alıyordu. Ağustos başında Kayseri’ye ulaştık. Uzunyayla serindi; otları yeşil. Kayseri de sıcaktı. Fakat Diyarbakır kadar değil elbet. Oğullarım otomobil satış yerlerini incelemeğe çıktılar. Eşim, ablasıyla özlem gideriyor. Birbirlerine anlatacak çok şeyleri var. Ben özgürüm, rahatım artık. Canım nereye isterse oraya gidebilirim. Ertesi gün, sabah erken… rciyes’in eteğinde sevdiğim kasabalar vardır: Reşadiye,Akçakaya,Zincidere… Harput doğumlu, çocukluğu İstiklal Harbi yıllarında Kayseri’de geçen rahmetli öğretmenim Prof Dr Reşat İzbırak bize Erciyes Dağı’nın buzullarını,Müşker buzyalağını, kar sularını, otunu, çiçeğini, Hacılar’ı,Hisarcık’ı anlatırdı. “Bozbulanık suları,şimdi olsa da kana kana içsem” derdi. Kararım karar. Azimetim