SÜMELA MANASTIRI'NDA AYİN

15 Ağustos 2010...


Bir ilk yaşanacak...

Belki bir dönüm noktası olacak...


Trabzon Maçka’da Sümela Manastırı’nda ayin yapılacak...


Bu ayini Dünya ortodoklarının patriği Bartholomeos yönetecek...


Ortodoksların kalbi Maçka-Sümela Manastırı’nda atacak...


Dünya’nın dikkati bu ayinde yoğunlaşacak...


Geçen yıl yaşanan çirkin görüntülerin tekrar yaşanmaması dileğimiz... Hatırlayacaksınız geçen yıl yine 15 Ağustos’tu... Bir yanda Manastır’da ibadet etmek isteyen Ortodokslar... Diğer yanda bunu engellemeye çalışan müze yetkilileri...


İbadet için izin verilmiş olmasını ülkemizin çıkarlarına uygun bir karar olarak değerlendiriyorum. Milyonlarca insan için büyük öneme sahip, kutsal bir mekan bizim elimizde ve biz yıllardır bundan gerektiği gibi yararlanamıyoruz... Tam bizlik bir durum... Kaygıları, gerekçeleri, bahaneleri bir yana bırakmaklı bu hazineden gerektiği gibi yararlanmalıyız.


Bugün gelecek 2000 kişiyi yarın 20 milyona çıkarmanın programını yapmalıyız. Hazırlığımızı bu doğrultuda sürdürmeliyiz.


İnsanımızın işe, aşa ihtiyacı var.


Konuya ilişkin en güzel açıklamayı da Trabzon Valisi Recep Kızılcık yapmış. Vali gazetecilere yaptığı değerlendirmede “...biz tüm inanışların, tüm renklerin değerli, kutsal olduğuna inanıyoruz. Bu çerçevede biz burayı kutsal kabul eden ve burada dini etkinlik gerçekleştirmek isteyen Ortodoks dünyasına devlet olarak bu izni vermiş durumdayız. Bizim görevimiz, yurt içinden ve dışından gelecek olan misafirlerimizin güvenli ve huzurlu bir şekilde bu dini etkinliğini gerçekleştirmelerine imkan sağlamaktır” demiş... Güven veren bir açıklama...


Ayinden üç hafta önce ben de Maçka’daydım. İzlenimlerimi, düşüncelerimi, duygularımı o günlerde sıcağı sıcağına kaleme almıştım. İşte o satırlar:


22 Temmuz 2010 Perşembe sabahı Maçka yolundayız.


Trabzon şehir merkezinden Gümüşhane yoluna yöneliyoruz.


Yağmur çiseliyor.


Maçka’dan üç km sonra doğuya Sümela Manastırı yolundayız.


Altındere Milli Parkı’nda Altındere’nin dağlar arasında açtığı dar vadi boyunca ilerliyoruz.


Yol son derece dar ve kıvrımlı... Keskin virajlarda karşı yönden gelen araçlarla burun buruna gelmeniz kaçınılmaz. Dikkatli ve yavaş seyrediyoruz.


Maçka’dan 20 km sonra Sümela Manastırı’na ulaşıyoruz.


Delice akan derenin kayaçlar arasında açtığı dar bir vadideyiz. Manastırı görmek üzere yamaçları gözlüyorum. Yok.


Yoğun bitki örtüsü görüşü engelliyor.


Çevre iyi düzenlenmiş... Sağ tarafta hediyelik eşya satan bir büfe, hemen bitişiğinde lokanta...


Rehberimiz Ali Sefa’nın uyarısıyla grubumuz harekete geçiyor. Kayaların arasından çağıldayarak akan Altındere’nin üzerindeki yaya köprüsünden geçip tırmanmaya başlıyoruz.


Ama ne tırmanış...


Yamaç eğimi en az 70 derece... Kesme taşlardan yaya yolu döşenmiş... Zikzaklar çizerek tırmanıyoruz... Gökyüzünü göremediğimiz yoğun orman örtüsü altında atıyoruz adımlarımızı...


Ağaçlar arasındaki açıklıkladan Sümelayı görmeyi umut ediyorum fotoğraflamak üzere, ne mümkün...


Ali Sefa buraya son gelişinde tırmandığı patika kalıntılarını gösteriyor ama yol değil... O yolda ancak ağaç gövdelerinden tutunarak ilerlenebilir.


Yol son derece kalabalık... Çıkan da var inen de...


İlerledikçe molacıların sayısı artıyor.


50-60 Metreden sonra arızalı dizim sinyal veriyor. Adımlarımı yavaşlatıyorum. Hülya elimi sıkı sıkı tutmuş... Renk vermiyorum... Nilüfer-Ali Sefa çifti bu fırsatı değerlendirip arayı açıyor. Diğer yandan bu tırmanışı kameraya alıyorum.


Zorlu tırmanışı terden sırılsıklam vaziyette tamamlıyorum.

Bulunduğumuz yerden manastırın giriş merdiveni görülüyor.


Adam başı 8’er tl (meğer müzekart sahibi olmak ne önemliymiş) ödeyip dar ve uzun merdivenden geçip giriyoruz manastıra...


Dik bir uçurumun ortasındaki büyük kaya oyuğuna inşaa edilmiş 13. yüzyılda... 1204’te kurulan Trabzon Kommenosları Prensliğinde III. Alexios (1349-1390) zamanıda önemi artmıştır. Bu dönemde çıkarılan fermanlarla gelirinin artması sağlanmış.


18. Yüzyılda birçok bölümü yenilenmiş, bazı duvarları fresklerle süslenmiş. İncil’den alınmış sahneler, Hz. İsa’nın ve Meryem Ana’nın hayatları fresklerin konusunu oluşturmakta...


19. Yüzyılda büyük binaların ilave edilmesiyle muhteşem görünümünü kazanmış ve en parlak dönemini yaşamış.


1916-1918 Yılları arasındaki Rus işgalinde manastıra el konulmuş, 1923’ten sonra tamamen boşaltılmıştır.


Giriş kapısının sağında hafız odaları var. Hafız odalarını dolaşıyor, yine dar bir merdivenle iç avluya iniyoruz. Solda mağara oyuğuna inşaa edilmiş ana kilise var. Sağ tarafta, yani uçurum tarafında kütüphane, keşiş odaları ve misafir odaları bulunmakta...


Bu bölümleri dolaşırken kameram açık... Derslerimizde kullanabileceğimiz bol materyal toplamanın sevincini yaşıyoruz.


Sümela hıristiyanlar için yeryüzündeki sayılı kutsal yerler arasında... Buraya gelmeyi başaran ortodokslar hacı olmuş sayılıyor. İşe bu açıdan bakınca elimizdeki bu hazineyi gerektiği gibi değerlendiremediğimizi düşünüyorum.


Hele hele milli gelirden aldığı pay son derece düşük olan, bu nedenle sürekli göç veren Karadeniz insanının şiddetle yeni gelir kaynaklarına ihtiyacı varken, bu turizm kaynaklarını gerektiği gibi pazarlayamamak üzücü...


Karadenizde turizmin aradığı herşey var. Fazlasıyla...


Doğal güzellik.. Saymakla bitmez... Henüz keşfedilmemiş...


Yaylaları... Mutlaka uluslararası turizme açılmalı...


Tarihi zenginlik... Her dönemden...


Folklor... Herkesin malumu...


Mutfak kültürü... Çeşit, çeşit...


Turizm için bu bile tek başına yeter... Ki biz yerli turist olarak Hamsiköy sütlacını yemek üzere km’lerce yol teptik... Eski Gümüşhane yolundan uzun süre ilerledik... Rehberimiz Ali Sefa’nın eski deneyimleri sayesinde bulduk aradığımız yeri... Osman Usta’nın mütevazi lokantasında yedik Hamsiköy sütlacını... O tadı, o lezzeti, yayla çiçeklerinin tabağınıdaki aromasını Dünya’nın başka yerinde bulmanız mümkün mü?


Yedik yetmedi... İkinci tabağı isteyenlerimiz oldu. Yetmedi paket yaptırdık... Adam başı 4’er lira ödedik... Güler yüzle ayrıldık...


Tam hareket edecekken ikinci aracın sürücüsü Mustafa koşarak geldi. “Çalışmıyor” diye seslendi. İndik. Yamaç aşağı iterek çaşlıştırmak geldi aklıma... Ancak otomatik... Bizim aracımızın aküsünü paralel bağladık. Yine tık yok. Hamsiköy’ün yardımsever halkı yetişti imdada... Kamyon getirip onun aküsünü paralel bağladık. Çalıştı.


Tavsiyem Hamsiköy’e gidin. Osman Usta’nın sütlacını yiyin. Buraya ulaşmak için yeni Gümüşhane yolundan ayrılıp eski Gümüşhane yoluna, Hamsiköy’ün merkezine gitmeniz gerektiğini hatırlatırım.


Sayısız bu güzel örnekleri değerlendirmek üzere Karadeniz turizmine artık profesyoneller el atmalıdır. Turizm Bakanlığı bu işte ön ayak olmalıdır.


Memleketimizde un var, seker var, yağ var, su var. Helva yapamıyoruz. Helva yiyemiyoruz.


Helva yapacak, yapmayı öğretecek birilerine ihtiyaç var.


Musa Özcan


Akçabat 21.07,2010

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Paris Hilton Çıplak

Hadise, “düm tek tek, destek yes, köstek no”

Yemekteyiz Yarışması