Bafra Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti, Derbent ve Altınkaya
Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti gezimizi tamalıyoruz.
(Birinci kısım http://cografyasinav.blogspot.com/2009/12/proje-boyle-hazrlanr-kzlrmak-altnkaya.html )
Hedefimiz Altınkaya HES…
Mikrofonu bu kez Prof. Dr. Cevdet Yılmaz ele geçirmiş…
İlginç şeyler anlatıyor.
Kulak kabartıyorum.
Üretim, tüketim, pazar ilişkisinin Samsun’da gelişimi sağlayacak şekilde yürümediğini, bir çok girişimcinin yöresel pazara yönelik kurduğu işletmenin, pazarlama sorunları nedeniyle hayal kırıklığına uğradığını söylüyor. Samsun’a dışarıdan para girmediğini, iş alanlarının ve üretimin daraldığını, göç olgusunun kaçınılmaz olduğunu, halkın geleneksel tüketim alışkanlıklarını sürdürdüğünü, benzer olumsuz süreçlerin Samsun gibi büyük bir kentin gelişimine ket vurduğunu terkedilmiş işletmeleri işaret ederek söylüyor Cevdet Bey…
Doğru söylüyor.
Biz Samsun halkı bu olguyu yaşıyoruz.
Cevdet Hoca SAM-MEY’den bahsediyor. Samsun’lu birçok girişimcinin bir araya gelerek oluşturduğu güç birliğinin güzel bir örneği olduğunu sevinerek ifade ediyor.
Kızılırmak vadisinden güneye, Altınkaya’ya doğru ilerlerken Prof. Dr. Ali Uzun’un sesi duyuluyor. “Arkadaşlar, gördüm” diyor heyecanla…
Otobüsü durduruyor.
Şaşkınlık içinde dökülüyoruz aşağıya…
Ali Hoca en önde koşuyor.
Dünya ölçeğinde bir keşif yaptığı her halinden anlaşılıyor. Yetişmeye çalışıyoruz. Koşarken ardıma şöyle bir göz atıyorum.
İyi konumdayım.
Beden, ağırlık vb. kriterlere göre öğreniyorum-öğretiyorum ekibi yamacın aşağısına doğru sıralanmış.
Evet, iyi konumdayım. Hülya Hanım’da çok gerilerde kalmış…Gizlice seviniyorum.
Ali Hoca yol açma çalışması sırasında oluşmuş tortul kayaçların uzandığı uçurumun dibinde duruyor.
Dünya ölçeğinde keşif yapmadığını anlamam uzun sürmüyor.
Tabaka uzanışlarına dikkat çekerek, Alp-Himalaya orojenezi oluşurken K. Anadolu silsilesinin ne büyük eziyet çektiğinin fotoğrafıdır diyor.
Kil, mil gibi ince yapılı tortul malzemenin yan basınçlarla bu denli eğilip-bükülmesi, tabaka uzanışlarının dikey ve birbirine çapraz olmasının yanında, yukarı kısımlarda uzanan iri malzemenin yatay şekilde uzandığı konglomera tabakası jeolojik geçmişin karmaşıklığını gösteriyor.
Anadolu oluşum sürecinde büyük sancılar çekmiş. Bu toprakları değerli, önemli kılan jeolojik unsur bu olmalı… Bu jeolojik olayı fotoğraflıyorum (Tabaka uzanışlarına, kalınlıklarına, tabakaları oluşturan malzemenin boyutuna dikkat ediniz)...
Nasıl olduysa kendimizi otobüste, mikrofonu Cevdet Hoca’nın elinde görüyoruz.
Hoca Derbent Baraj Gölü’nü göstererek, “işte bu göl Samsun-Hatay-Bursa üçgeninin kurulmasını sağlamıştır diyor… İçimden “Cevdet Hoca’nın incileri” diyorum. Ne alaka… Göl… Üçgen… Hatay, Bursa…
Bu kadar ilgisiz kelimeyi bir arada kullanan ilk profesör ünvanı Prof. Dr. Cevdet Yılmaz’a verilmeli (böyle bir unvan yok ki, neyse oluşturulursa garanti alır, ayrıca bunlar Cevdet Hoca nasıl olsa okumayacak, fırsatı bulmuşken yazalım)…
Dinliyormuş gibi yapıyorum...
Hoca devam ediyor. “Kızılırmak Vadisi’ndeki verimli arazilerin ve yerleşmelerin (gölün karşı kıyısına yakın bir yerde sular altında kalmış camilerin minarelerini göstererek) sular altında kalacağı kesinleşince yöre sakinlerine devlet bazı seçenekler sunar. İsteyene para, isteyene arazi der…
Kimisi parayı kabul edip çoğunlukla Bafra’ya taşınır. Parayı kabul etmeyenlere Hatay’da Amik Gölü’nün (Yine sinirleneceğim, sen doğal ekosistemi yok et, tarla aç, yerleşim merkezi kur, sonra taaa Bafra Derbent’ten getirdiğin insanları buraya yerleştir. Akıl alacak iş değil) tabanında ev tarla veriliyor. Hatay’daki çevre koşullarına uyum sağlayamayan Bafralı Bursa’ya göçüyor. Böyle kuruluyor Samsun-Hatay-Bursa üçgeni”… diyor Hoca…
Şaşırıp kalıyorum…
Sosyal bir olguya matematik denklemiymiş süsü verip, ustaca çözüm üretiyor doğrusu... Bravo…
Bir de mezarlığa son ziyaret var.
Evi sular altında kalacağı kesinleşen Derbentli babasını mezarına veda ziyareti yapar.
Veda konuşmasını boynuna astığı teybe kaydeder. Mealen ”babacığım bu sana son gelişim. Doğduğum ev, büyüdüm bahçe, karnımı doyurduğumuz tarlamız, daha kötüsü mezarın yakın zamanda sular altında kalacak. Artık sana gelemeyeceğim. Ama dualarım seninle olacak” der ve dediklerini kaydeder…
Uzatmayalım…
Derken Altınkaya HES’in girişinde buluyoruz kendimizi…
Uzun ikna çabalarından bir sonuç alamıyor, güvenliği Coğrafya Öğretmenleri olduğumuza ikna edemiyoruz. Tam geriye dönüyorduk ki mucize gerçekleşiyor. Güvenlik insafa geliyor, belki de halimize acıyor. Çağırıyor bizi… İçeride iyi karşılanıyoruz. Personel güler yüzlü…
Altınkaya 124 metre gövde yüksekliğine sahip kaya dolgu şeklinde inşa edilmiş bir baraj ve hidroelektrik santrali... Enerji üretimi yönünden Türkiye’nin dördüncü büyüğü… Kontrol ünitelerini, üretim birimlerini güler yüzlü vardiya şefimizle dolaşıyoruz. Türkiye’nin enerji ihtiyacına nasıl karşılık verildiğini yaşayarak öğreniyoruz. Akşam saatleri olması nedeniyle artan ihtiyacı karşılamak için iki türbin üretime başlıyor. Şahit oluyoruz.
Çok şey öğrenmenin mutluluğunu yaşıyorum.
Artık akşam olmuş, dönüş vakti gelmiştir. Öğrenmenin yarattığı mutluluk yüzlere yansımıştır.
Dönüş yolunda İlkadım Milli Eğitim Şube Müdürü Aydın Peker katılımcılara emek verenlere teşekkür ederken, batı ile Türkiye arasındaki proje üretim açığına dikkat çeker. Yapılması gerekenleri sıralar… Değerlendirme yapmak; görüş-öneri almak üzere katılımcıları mikrofona davet eder. "Aman iyi; ben en arkadayım. Bana sıra gelinceye kadar eve varmış oluruz" diye düşünüyorum, ama kurtulamıyorum. "İnecek var" demek için şoföre yaklaşıyorum. İşler istediğim gibi yürümüyor. Tam “inecek var” diyecekken mikrofonun bende olduğunu fark ediyorum. Bozuntuya vermeden toparlıyorum kısa-öz bir değerlendirme yapıyorum. İniyorum(z).
Güzel bir geziydi.
Devamı gelmeli…
Bol gezili günler dilerim.
Musa Özcan
(Birinci kısım http://cografyasinav.blogspot.com/2009/12/proje-boyle-hazrlanr-kzlrmak-altnkaya.html )
Hedefimiz Altınkaya HES…
Mikrofonu bu kez Prof. Dr. Cevdet Yılmaz ele geçirmiş…
İlginç şeyler anlatıyor.
Kulak kabartıyorum.
Üretim, tüketim, pazar ilişkisinin Samsun’da gelişimi sağlayacak şekilde yürümediğini, bir çok girişimcinin yöresel pazara yönelik kurduğu işletmenin, pazarlama sorunları nedeniyle hayal kırıklığına uğradığını söylüyor. Samsun’a dışarıdan para girmediğini, iş alanlarının ve üretimin daraldığını, göç olgusunun kaçınılmaz olduğunu, halkın geleneksel tüketim alışkanlıklarını sürdürdüğünü, benzer olumsuz süreçlerin Samsun gibi büyük bir kentin gelişimine ket vurduğunu terkedilmiş işletmeleri işaret ederek söylüyor Cevdet Bey…
Doğru söylüyor.
Biz Samsun halkı bu olguyu yaşıyoruz.
Cevdet Hoca SAM-MEY’den bahsediyor. Samsun’lu birçok girişimcinin bir araya gelerek oluşturduğu güç birliğinin güzel bir örneği olduğunu sevinerek ifade ediyor.
Kızılırmak vadisinden güneye, Altınkaya’ya doğru ilerlerken Prof. Dr. Ali Uzun’un sesi duyuluyor. “Arkadaşlar, gördüm” diyor heyecanla…
Otobüsü durduruyor.
Şaşkınlık içinde dökülüyoruz aşağıya…
Ali Hoca en önde koşuyor.
Dünya ölçeğinde bir keşif yaptığı her halinden anlaşılıyor. Yetişmeye çalışıyoruz. Koşarken ardıma şöyle bir göz atıyorum.
İyi konumdayım.
Beden, ağırlık vb. kriterlere göre öğreniyorum-öğretiyorum ekibi yamacın aşağısına doğru sıralanmış.
Evet, iyi konumdayım. Hülya Hanım’da çok gerilerde kalmış…Gizlice seviniyorum.
Ali Hoca yol açma çalışması sırasında oluşmuş tortul kayaçların uzandığı uçurumun dibinde duruyor.
Dünya ölçeğinde keşif yapmadığını anlamam uzun sürmüyor.
Tabaka uzanışlarına dikkat çekerek, Alp-Himalaya orojenezi oluşurken K. Anadolu silsilesinin ne büyük eziyet çektiğinin fotoğrafıdır diyor.
Kil, mil gibi ince yapılı tortul malzemenin yan basınçlarla bu denli eğilip-bükülmesi, tabaka uzanışlarının dikey ve birbirine çapraz olmasının yanında, yukarı kısımlarda uzanan iri malzemenin yatay şekilde uzandığı konglomera tabakası jeolojik geçmişin karmaşıklığını gösteriyor.
Anadolu oluşum sürecinde büyük sancılar çekmiş. Bu toprakları değerli, önemli kılan jeolojik unsur bu olmalı… Bu jeolojik olayı fotoğraflıyorum (Tabaka uzanışlarına, kalınlıklarına, tabakaları oluşturan malzemenin boyutuna dikkat ediniz)...
Nasıl olduysa kendimizi otobüste, mikrofonu Cevdet Hoca’nın elinde görüyoruz.
Hoca Derbent Baraj Gölü’nü göstererek, “işte bu göl Samsun-Hatay-Bursa üçgeninin kurulmasını sağlamıştır diyor… İçimden “Cevdet Hoca’nın incileri” diyorum. Ne alaka… Göl… Üçgen… Hatay, Bursa…
Bu kadar ilgisiz kelimeyi bir arada kullanan ilk profesör ünvanı Prof. Dr. Cevdet Yılmaz’a verilmeli (böyle bir unvan yok ki, neyse oluşturulursa garanti alır, ayrıca bunlar Cevdet Hoca nasıl olsa okumayacak, fırsatı bulmuşken yazalım)…
Dinliyormuş gibi yapıyorum...
Hoca devam ediyor. “Kızılırmak Vadisi’ndeki verimli arazilerin ve yerleşmelerin (gölün karşı kıyısına yakın bir yerde sular altında kalmış camilerin minarelerini göstererek) sular altında kalacağı kesinleşince yöre sakinlerine devlet bazı seçenekler sunar. İsteyene para, isteyene arazi der…
Kimisi parayı kabul edip çoğunlukla Bafra’ya taşınır. Parayı kabul etmeyenlere Hatay’da Amik Gölü’nün (Yine sinirleneceğim, sen doğal ekosistemi yok et, tarla aç, yerleşim merkezi kur, sonra taaa Bafra Derbent’ten getirdiğin insanları buraya yerleştir. Akıl alacak iş değil) tabanında ev tarla veriliyor. Hatay’daki çevre koşullarına uyum sağlayamayan Bafralı Bursa’ya göçüyor. Böyle kuruluyor Samsun-Hatay-Bursa üçgeni”… diyor Hoca…
Şaşırıp kalıyorum…
Sosyal bir olguya matematik denklemiymiş süsü verip, ustaca çözüm üretiyor doğrusu... Bravo…
Bir de mezarlığa son ziyaret var.
Evi sular altında kalacağı kesinleşen Derbentli babasını mezarına veda ziyareti yapar.
Veda konuşmasını boynuna astığı teybe kaydeder. Mealen ”babacığım bu sana son gelişim. Doğduğum ev, büyüdüm bahçe, karnımı doyurduğumuz tarlamız, daha kötüsü mezarın yakın zamanda sular altında kalacak. Artık sana gelemeyeceğim. Ama dualarım seninle olacak” der ve dediklerini kaydeder…
Uzatmayalım…
Derken Altınkaya HES’in girişinde buluyoruz kendimizi…
Uzun ikna çabalarından bir sonuç alamıyor, güvenliği Coğrafya Öğretmenleri olduğumuza ikna edemiyoruz. Tam geriye dönüyorduk ki mucize gerçekleşiyor. Güvenlik insafa geliyor, belki de halimize acıyor. Çağırıyor bizi… İçeride iyi karşılanıyoruz. Personel güler yüzlü…
Altınkaya 124 metre gövde yüksekliğine sahip kaya dolgu şeklinde inşa edilmiş bir baraj ve hidroelektrik santrali... Enerji üretimi yönünden Türkiye’nin dördüncü büyüğü… Kontrol ünitelerini, üretim birimlerini güler yüzlü vardiya şefimizle dolaşıyoruz. Türkiye’nin enerji ihtiyacına nasıl karşılık verildiğini yaşayarak öğreniyoruz. Akşam saatleri olması nedeniyle artan ihtiyacı karşılamak için iki türbin üretime başlıyor. Şahit oluyoruz.
Çok şey öğrenmenin mutluluğunu yaşıyorum.
Artık akşam olmuş, dönüş vakti gelmiştir. Öğrenmenin yarattığı mutluluk yüzlere yansımıştır.
Dönüş yolunda İlkadım Milli Eğitim Şube Müdürü Aydın Peker katılımcılara emek verenlere teşekkür ederken, batı ile Türkiye arasındaki proje üretim açığına dikkat çeker. Yapılması gerekenleri sıralar… Değerlendirme yapmak; görüş-öneri almak üzere katılımcıları mikrofona davet eder. "Aman iyi; ben en arkadayım. Bana sıra gelinceye kadar eve varmış oluruz" diye düşünüyorum, ama kurtulamıyorum. "İnecek var" demek için şoföre yaklaşıyorum. İşler istediğim gibi yürümüyor. Tam “inecek var” diyecekken mikrofonun bende olduğunu fark ediyorum. Bozuntuya vermeden toparlıyorum kısa-öz bir değerlendirme yapıyorum. İniyorum(z).
Güzel bir geziydi.
Devamı gelmeli…
Bol gezili günler dilerim.
Musa Özcan
Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti Altınkaya HES gezisi Tüm Fotoğraflar |
Yorumlar